24 Aralık 2012 Pazartesi

Kış Gezmeleri

Bu aralar havaların soğumasına rağmen inanılmaz dışarı çıkıyorum.Bütün yaz sıcaktan eve oturmanın acısını çıkardım diyebilirim.Uzun zamandır gitmediğim taksime 2 haftadır sürekli gitmem de bu gezintilere dahil.Artık istiklalde bizim diyebileceğim bir kafemizin olması - by pello - soğuktan donarken gidip bedavaya sıcacık çay içebilmemiz harika oldu.

Her ne kadar ders için de olsa kitap okumak benim için baş uğraş olduğundan verilen ödeve hiç gocunmadan kitap bakmaya gittik geçen gün de.İstanbul kitapçısının yanından bin kere geçip de hiç daha önce farketmemiş olmama rağmen tarifle çok rahat buldum.( kocaman istanbul belediyesi yazıyor her tarafında bulmamak imkansız ) İstanbulla ilgili bir kitap seçmek zorunda olduğumuz ve bu kitapçıya gitmek zorunda kaldığımız için mutsuz bir şekilde girdim içeri,şimdi iğrenç sıkıcı kitapların içinden nasıl seçerim diye.Ama istanbulla ilgili gerçekten çok mükemmel kitaplar vardı,en az 10 kitapta aklım kaldı resmen.Hem bir hafta içinde okumam gerektiği hem de çıktığından beri merak ettiğim için Sultanı Öldürmek - Ahmet Ümit ' i seçtim.Henüz diğer kitabımı bitirmediğim için başlayamadım ama derste hocanın takıntılı olduğu fatih sultan mehmet tarihini işlediği için kafadan bir A yazdım kendime ortalamada.


Tekrar istiklalden yukarı çıkarken kendimize de birer bere aldık kulaklarımız donunca.İsteyip de bulamadığım ressam tarzı bereyi,tarif etmeyi bir türlü beceremesem de bulduğuma cidden sevindim.Bu kış atkı-bere-eldiven üçlüsünden yana pek şansım yok asla istediğimi bulamıyorum,bereyi bulduk şimdi sıra atkıyı eldiveni uydurup bulmakta.Önerilere açığım.

22 Aralık 2012 Cumartesi

Gossip Girl






Kitabını ilk okuduğumdan beri hayatımda kocaman yer kaplayan bir diziyi dün gece bitirdim.
Son sezonu,hatta son 2 sezonu ne kadar saçmalamış olsa da finalde inanılmaz bir vuruş yaptı ve ağzım açık izledim diyebilirim.
Dan'e halil sezai desek de nedense birden gözümde bir karizmalandı son bölümdeki haliyle,sanırım gossip girl olmasının bunda etkisi çok.
Blair ve Chuck'ın çocuğu beni benden aldı hatta,nasıl buldunuz o çocuğu resmen küçük bir Chuck,takım elbisesi olsun mendili olsun muhteşem tatlıydı.
Jenny'nin yıllarca dizide olmadığını ve ona olan özlemim düşünülürse final bölümünde-her ne kadar boyu 2 metre gibi görünse de- ortaya çıkması harikaydı.

İçim çok sızladı,aman nolcak zaten çok kötüydü son bölümler,bitsin de kurtulalım derken gerçekten başıma gelince,bitmesi çok koydu diyebilirim.
Ben liseliyken onlar da liseliydi,üniversiteli oldular ben de oldum ve şimdi bitince ne yapabilirim şaşırdım açıkçası.
Küçümsesek de dolaylı da olsa bize yol gösteriyorlardı bir nevi..

Gossip Girl -gg- bitsen de kalbimizdesin.
Şu an en baştan diziye başladığım ve 1. sezonun ortalarına 1 günde geldiğim de doğrudur :)
Yavaş yavaş izlemeye çalışsam da şu ilk sezon nasıl inanılmaz bir sezonmuş onu da hatırladım o yüzden,
sanıyorum ki yılbaşı geçesi bu gidişle finali tekrar izleyeceğim..

Metamorfoz



Bu aralar sürekli bir şeyler başarabilmenin,yapabilmenin haklı gururu içindeyim.
Geçen sene neredeyse altında kaldığım o ölü toprağını atmak ve silkelenip kendime gelmek sanırım verdiğim en iyi karardı.
Sadece 3 ay geçmesine rağmen bu süre zarfında hem okula gitmek,hem uzun zamandır görmediğim arkadaşlarımı görmek hayata bakışımı resmen tazeledi.
Boş gezmenin,hazırdan para yemenin ne kadar rahat olduğunu düşünürken aslında bir amaç uğruna çalışmanın nasıl bir lütuf olduğunu gözden kaçırmışım.
Ani ama kesin bir kararla verdiğim 12 kilonun beni nasıl etkilediğini görmek şaşırtıcı,sadece kilo değilmiş demek ki yüklerimi de atmışım sırtımdan.
Koca bir senemi heba etmek aslında bana haytta neleri kaçırdığımı,nasıl yaşamam gerektiğini,zamanın ne kadar önemli olduğunu ve geride kalmanın nasıl bir his olduğunu
tokat gibi çarptı resmen yüzüme.

Bugün 22 yaşında olduğumu ve asla bir daha bu yaşı tekrar yaşamayacağımı gösterdi.
İnsanın bir amacı olmasının ve bu amaç uğruna ilerlemesinin ne kadar önemli olduğunu gösterdi.
Hiç bir şeyi ertelememenin bana neler kazandırdığını gösterdi.
Elimdekine şükretmeden nasıl mutlu olamayacağımı gösterdi.Şükretmeyi gösterdi.
Düşüncenin aslında ne kadar yer kapladığını,inanç olmadan başarı olmayacağını gösterdi.

Bütün bu gerçekler beni düşünmeye ve aslında ömrümü nasıl geçirmek istediğime karar vermeye itti beni.
Ve en sonunda bunca zaman kendime itiraf edemediğimin ne olduğunu anladım,dünyayı değiştirmek ve iz bırakmak istiyorum ben.
Sıradanlıktan kaçıp farklı olmak istiyorum..

18.12.2012 / İstanbul

7 Mayıs 2012 Pazartesi

Beyoğlunda Gezersin Bil Bakalım Naparsın?

Koca,soğuk,karlı ve sıkıcı bir kışın + parasız geçen 2 ayın sonunda ilk defa geçen akşam dışarı çıktık,bilmem kimin doğum günüymüş birileri de ankaradan gelmiş bahanesiyle toplandık gittik taksime.Hava güzel insanlar güzel başlarda şöyle bir hoşuma gitti ay ne güzelmiş dışarı çıkmak eğlenmek falan gibisinden ama yarım saatin sonunda bu insanlar niye burda gitsinler evlerine şeklinde gezmeye başladım.Biz tabi akıllı gibi cumartesi akşamı çıktığımızdan istiklalde yürümeye yer yok ha araba çarptı ha tramvay ezdi derken kalabalığa kapılıp ilerliyosun.O kadar duydum ettim,hatta orda çalışan arkadaşım bile var ama bir kere bile asmalı mescite gitmemiştim bu vesileyle gitmiş oldum,beğendim mi?hayır.Herhangi bir sokaktan farkı yok,her yer insan seli ve karışık kuruşuk sokaklar var.Balkon diye biyere gidicekmişiz herkes(?) ordaymış,girdik bir apartmana tamm 5 kat çıktık ve resmen mülteci kampı gibi tıklım tıkış bir mekan,oturcak yer bile yok böyle ayakta durmaya çalışarak kokteyl edasına takılıyosun.Öpüştük selamlaştık ama küçücük masa ve sıfır sandalye kombini olunca biz çıkalım pasta kesilirken gelelim gibi bir karar alındı ve yine bir ilk olarak (5 yıldır istanbulda oturduğumu varsayarsak hiç gitmemem çok komik biliyorum:))galata kulesine gittik ve bir oh çektim.süper rahat bir yer,herkes birasını almış sermiş gazeteleri yerde oturuyo,makara muhabbet bayıldım yani.2 saat falan oturduktan sonra,ben bacaklarımı biyerlere sığdırmaya çalışıp herşeyi devirdim tabi bu süre zarfında, tekrar pasta kesilicek diye gittik balkona,bu arada süper manzarası varmış,insanlar azalınca ve oturunca farkettim full deniz.Payımıza düşen yarım dilim pastamızı yiyip(herkes bira içti ben şımarıklık yapıp apple martini içtim ama pişman oldum 2 yudumda bitti)kalktık bindik taksimize eve geldik.O arada kızılkayalardan bir de ıslak hamburgerimizi yedik tabi.O kadar evde kapalı kalmanın sonunda şu gezme eğlenme çok hoşuma gitti devamını getirmeye karar verdim ama yine evdeyiz tabi :) bakalım sıra bağdat caddesinde..

14 Nisan 2012 Cumartesi

Kesik Parmak Cinayetleri

Bundan tam 2 hafta önce biliyorsunuz ki YGSnin bir önceki gecesiydi.Ankara da sınava gireceği için evde sürekli o ne derse yapma,kölesi olma psikolojisinde gezdim o gece,su dedi su verdim,sigara dedi yaktım,gece 12de acıktım diyip yemek isteyince bile tamam dedim.Bir güzel markete gittim,cordon blue aldım eve geldim girdim mutfağa.Pilavı önden yapmıştım o yüzden sadece cordon blueları ısıtmak kalmıştı geriye.Paketini açtım ve bunlar niye bu kadar soğuk diye düşünürken acı gerçekle o an karşılaştım;sevgili marketimiz dipfrize koymuş canım tavukları ve o tavuk parçaları da birbirine yapışmıştı.Hiç moralimi bozmayıp bir cengaver edasıyla işe giriştim;elimle ayırmaya çalıştım olmadı tabi,tezgaha vurup kırmaya çalıştım o da olmadı,hatta biraz ısıtıp öyle ayırmaya çalıştım hiç fayda etmedi,ve süper fikrim o anda geldi aklıma..bıçakla ayırmak!
       Bir elime tırtıklı diye tabir ettiğimiz bıçaklardan,diğer elime de cordon blue parçasını aldım,düz mantık kullanarak bıçağı aradan sokmaya çalıştım,biraz zorladım ve bir anda inanılmaz bir acı hissettim.Merhaba ben sakar.Parçalar ayrılmıştı ayrılmasına ama elimden kan boşalıyordu.Hemen banyoya koşup suya tuttum parmağımı ve suyun berraklaşmasını bekledim yara bandı yapıştırmak için,tabi bu yaklaşık 5 dakika kadar sürünce,şöyle bir parmağıma bakayım dedim ve görebildiğim kadarıyla karşıma eklem yerinden ikiye ayrılmış bir et parçası ve bir tutam kemik geldi.Bu zamana kadar mutfakta bilumum yerlerimi kesip,her seferinde minik sıyrıklarla atlattığım için olayı bu durumda ne yapılır bilemedik,aklımıza gelen ilk şeyi yaptık fırladık koştuk hastaneye.Gecenin birinde taksiye atladık gittik acile ve hayatımda ilk dikişim 22 yaşımda atılmış oldu.Tamm 5 dikiş dile kolay,minicik parmağa,hem de sol elime ( solağım da biraz ).O elimi ne suya sokabildim,ne yazı yazabildim ve akabinde sınavlara girebildim,ne ev işi yapabildim ( bulaşık yıkayamadığım için inanılmaz üzüldüm tabi ).Yaklaşık bir hafta hayat zehir oldu bana.
       Geçen süre zarfında,biraz daha fazla pratik düşündüm alternatif yollar aradım..Evi süpüremediğim için alfi traş ettirdik ki tüy dökmesin,saçımı kestirdim ki yıkamak kolay olsun,dışardan yemek söyledik ki bulaşık olmasın diye.Duş almayı çok özledim o yüzden itiraf ediyorum cuma günü aldırmam gereken dikişleri çarşamba günü aldırdım ve dikişlerim alınınca ilk yaptığım şey upuzun sıcacık bir duş oldu,sabah kalkınca elimi yüzümü yıkamak oldu foşur foşur.Yine de ilk bir kaç gün panik oldum dikişler de gidince,elim sanki her harekette ayrılcakmış tekrar gibi geliyodu ama şimdi parmağım kabuk bağladı,çok rahat hareket ettirebiliyorum.Çakallığı da elden bırakmadım tabi önüme gelen herkese elini suya çok sokma dedirttiğim için bulaşıklar bir süre daha Ankara'da :) ve artık şu duayı da ediyorum,allah kimseyi tek elli bırakmasın.Amin.



Not : Fotoğraftaki yara bantlarına bayıldım!

29 Mart 2012 Perşembe

Eski Sevgili Hatıraları

Geçenlerde bir arkadaşım ve sevgilisinin geçici olarak bende kaldığını anlatmıştım,evsiz kalmışlardı ve ev arıyolardı.İşte şimdi o arkadaşım sevgilisiyle beraber eve çıktı,taşınmalarına yardım etmek de tabi bize düştü.Meraba ben hamal.

Taşınmaktan nefret etmem bir yana dursun bu sefer hem atılcaklar ayrılıp hem işe yarayanlar 1 günde paketlenip taşındı.Kız evine de erkek evine de giden ben olduğum için çok tuhaf şeyler gözüme çarptı,özellikle uzun zamandır ilk defa sevgilisi olan ve daha 3 ayları bile dolmadan eve çıkan arkadaşım çok tedirgindi,onu da mı bıraksam bunu da mı götürsem derken en can alıcı eşyalar ortaya çıktı.ESKİ SEVGİLİ HATIRALARI.Fi tarihinde ayrıldığı bilmem ne kadar çıktığı ( çıkmak kadar da ilginç bir anlatım olamaz ) eski sevgilisinden kalan fotoğraftır,notlardır,hediyelerdir hatta ilk alınan şarj aletidir (!) kocaman bir kutusu varmış her kız gibi ve bunları napsam diye düşünüyo.

Şu olayda da görüldüğü üzere nedense her çift birlikte olmaya başladıkları gün doğmuş gibi davranıyor birbirlerine,sanki ondan önce hiç hayatını yaşamamış gibi.Geçmişe dair bir kıskançlık mı ararsın,eski sevgililerin ıvır zıvırlarını görünce sanki dinozor görmüş gibi şok olup çıldırmalar mı ararsın neler neler.Ya ben çok genişim bu konularda ya da millet çok abartıyor.Yani sen bu kızla/erkekle başlamışsın bişeylere,seviyorum diyosun,sevdiğine eminim diyosun o zaman niye bu eşyalar dert oluyor anlam veremiyorum ben.

Her neyse verdi bana eşyaları bunları götür sakla sende dursun aman bıdıbıdı görmesin dedi,aldım eve getirdim.Ertesi gün gittik erkek evine,ben bi yandan eşyaları topluyorum,Ankara bi yandan bıdıbıdıyla odada atılcakları ayırıyo,bi baktım çat kapı kitlendi!5 dakika sonra hiç bişey olmamış gibi çıktılar odadan tabi ağızlar mühürlü.Her şey toplandı taşındı derken biz ceset misali eve döndük ve bir canavar edasıyla yapıştım boynuna noldu orda diye.Meğerse garibim o da aynı dertten muzdaripmiş,neymiş eski sevgilisi buna,bir fanus içine 365 tane yazdığı notla hediye hazırlamış bilmem ne gününde vermiş.Aslında çok özel güzel bi hediye yani,en azından el yapımı,emek harcanmış.Sen al bunun içindeki notları çöpe at,fanusu da yolda kır,erkek duygusuzluğu işte.Tanımadığım bi kızın görmediğim hediyesini düşününce içimi bi hüzün kapladı akşam akşam,oturdum düşündüm.Şöyle bir banka açsak,millet evlenirken ne biliyim beraber yaşamadan önce gelseler eski sevgililerinden/nişanlılarından/kocalarından kalan anıları getirseler gizli kasalara koysalar,en azından bi zamanlar o çok sevdikleri,aşık oldukları insanların bıraktığı şeyler salak bir çöp torbasında heba olmasa.Evet evet böyle bir girişimde bulunalım biz.Belki bu zamana kadar kazanamadığımız parayı burdan kazanırız.

28 Mart 2012 Çarşamba

Mart Kapıdan Baktırır Kazma Kürek Yaktırır

Koca bir yılın içinde en sevmediğim mevsim ilkbahar.Hele ki mart ayının ilkbahara dahil edilmesini daha da sevmiyorum.O nasıl bir bahardır ki ayın ilk 15 günü kar yağıp da diğer günler bir sıcak bir soğuk,bir güneşli bir yağmurlu geçer.Mart kapıdan baktırır kazma kürek yaktırır atasözünü çocukken anlamazdım ya,şimdi 2 sayfalık makale halinde anlatabilirim herkese o kıvama geldim.

Sıcak havayı mini mini etekleri,babetleri,çimenlerde oturmayı çok özledim.Zaten bu kışı o kadar soğuk,ıslak,karlar içinde ( geçen sene ankaradayken 'allaam nolur seneye istanbula da bu kadar kar yağsın' diye yalvarmam çok çok ayrı bir mevzu )geçirdik ki bana kış sanki 2 yıldır falan sürüyomuş gibi gelmişti.Havaların ısınmasını o kadar hevesle beklerken mart geldi ve hepimizi salak bir mutluluk sardı,havalar ısınacak yuppii!Nitekim havalar da ısındı,ısınmadı değil yani,nerdeyse 20 dereceye kadar çıktı kendimizi dışarılara parklara bahçelere attık,yaşlı amcalar teyzeler akşam yürüyüşlerine çıktı ve içimiz aşkla doldu.Artık düzeldi bak kesin söylüyorum bozulmaz bu saatten sonra hava diyenler ortalıkta cirit atmaya başlamışken brrrrr karadenizden soğuk hava dalgası bütün umutlarımızı adeta sümüklü bir peçete gibi kullanıp attı bir kenara.

3 gündür hava tekrar eski belirsiz saçma sapan haline geri döndü,trençkotlar tekrar bir kenara kaldırıldı,pencereler kapılar sıkıca örtüldü ve parkta in cin top oynamaya başladı.Yine sigara içerken elimiz morardı,benim gibi köpeğini gezdirenler hayattan soğudu,bahçede biraz daha fazla oturabilmek için kaynar çaylar içildi ve welcome back winter!Bugün ayın 28i ve nisanı dört gözle bekliyoruz,ne de olsa nisandan sonra havalar bozmaz dimi?Siz öyle sanın.Hele ki istanbullu dostlarım bize çok üzülüyorum.Daha hazirana kadar bir yağmurlu bir güneşli ılık ama bir işe yaramaz,insana şemsiyeyi sevdiren havalar esir alacak bizi.İlkbaharı sevmiyorum işte bu yüzden.Ben zaten belirsizlikleri hiç sevmem.Her mevsimin bir karakteri var,yaz sıcak,kış soğuk,hatta sonbahar bile kesin olarak serindir,ama ilkbahar çok gereksizdir.

Ucuza Dekorasyon İpuçları

Aynı ev eşyalarını 5 yıldan fazla sabit bir şekilde kullanmış olan insanların en çok istediği şey evinde yeni bir ışıktır.Mobilyaları değiştirmek bunun için en başta gelen çözüm olsa da bütçeler genelde bunun için yeterli olmaz ve farklı alternatiflere yönelinir.Bu aralar ben de evimi değiştirmek istediğim için sürekli araştırıyorum,nasıl daha ucuza halledebilirim diye ve ufak ufak ipuçları yakaladım onları paylaşmak istiyorum.



1.Koltukları Kaplatmak

Bir evi en çok değiştiren eşya koltuklardır bence.Oturma alanına girildiğinde ilk göze çarpan da,misafir ağırlandığında en çok dikkat edilen de koltuklar olduğu için,evi değiştirmeye koltuklardan başlarız genelde.Ama fiyatlar alıp başını gittiği için ben öncelikle döşemecileri araştırmanızı öneririm.Kadife,deri,keten..çok çeşitli ve rengarenk kumaşlarla tam istediğimiz gibi koltuklar kaplanabiliyor ve yaklaşık yeni bir koltuk takımının 1/3ü fiyata halledilebiliyor.Ben genelde zor beğenen bir insan olduğum için kaplamak bana daha uygun,en azından istediğim kombinleri yapabiliyorum.




                                                                                                  2.Mobilyaları Boyamak

Evde fazlalık gibi duran zigon sehpalar,rengi solmuş,soyulmuş şifonyerler,hatta kitaplıklar..Ahşap boyama tekniğiyle tamamen farklı bir havaya bürünmeleri sizin elinizde.Gerekli olan şeyler sadece,istediğiniz renklerde ahşap boyası,zımpara ve vernik.Gerisi tamamen yeteneğinize kalmış.Ben salonumda duran kapaklı dolabımı boyamayı düşünüyorum önce,kapıdan girildiği anda tam karşıda olduğu ve artık köşeleri soyulmaya başladığı için seçtim onu.Önce zımparalayıp pürüzlerini yok etmek,daha sonra istenilen desende boyamak ve en son üstüne bir kat vernik atmak yeterli oluyor.Yaratıcılığınız konuşsun artık.










3.Duvarları Renklendirmek

 Eğer sevdiğiniz fotoğraflar,afişler,manzalar hatta kendi yaptığınız tasarımlar varsa bir dijital matbaaya gidip onları istediğiniz boyutta bastırabilir ve çok uygun fiyatlara çerçeveletebilirsiniz.Ben erkek arkadaşımın yaptığı afişlerden istediğimi seçip baskıya götürmeyi planlıyorum en kısa zamanda.Evime en yakın çerçeveciyle konuşup istediğim 35x50 boyutta çerçevenin fiyatlarının 10 tlden başladığını öğrendim,böylece duvarlarımı neşelendirmek bana sadece 15 tlye mal olacak.Ya da eğer arkadaşlarınızdan sanatla ilgilenenleri varsa sizin için bir tuvali renklendirir mi sorabilirsiniz.






  4.Aksesuar

Nasıl bir giysiyi  tamamlayan şey aksesuarsa,evde de böyledir.Düzenlemek istediğiniz odanız için ufak tefek biblolar,vazolar,saksı çiçekleri,hatta kendi yaptığınız kalemlikler bile çok büyük değişimler sağlar.Üstü boş olan bir sehpayı,bir şifonyeri,televizyon ünitesini kendi seçtiğiniz aksesuarlarla canlandırıp,nerdeyse hiç para harcamadan evinizin havasını değiştirebilirsiniz.

18 Mart 2012 Pazar

Banyo Zamanı



      Banyo yapmak  biz küçükken ne kadar büyük bir konuysa,şu anda da tamamen önemsiz görülen,adı banyo değil de duş almak diye değişen sıkıcı,günlük bir rutin olmuş durumda.Hepimiz gün içinde canımız sıkılınca bugün de bir duş alıyim diye düşünüyoruz,duşu alıp çıkıyoruz,ne kimse farkediyor,ne bizim umrumuzda oluyor.Oysa ben ilkokuldayken banyo yapmak o kadar önemli bir ritüeldi ki heyecanlanırdık resmen.Sadece pazar akşamları yapılırdı,ödevler bittikten ve yemek yendikten sonra.Önce banyo ısıtılırdı soba yakılıp,daha sonra güğümlerle sobada ısıtılan su kovada ılıtılırdı,giyilecek kıyafetler önden hazırlanır banyodan çıkınca gidilecek odada katalitik yakılırdı.Daha sonra annelerimiz banyoda saçımızı başımızı yolarcasına,derimizi yüzercesine bizi kıpkırmızı yapasıya kadar yıkardı bizi.Öyle duş jelleri falan da yoktu,mis gibi sabun kokardık.Banyodan çıkıp pijamalarımızı katalitiğe tutarak ısıtır ve giyerdik.Babamız saçlarımızı tarardı ve daha sonra cup yatağa,ertesi gün okul vardı çünkü.Tabi bu arada okul önlüğümüz ve yakamız yıkanmış ütülenmiş tören kıyafeti gibi odamızda asılı,çantamız hazır olurdu.O kadar güzeldi ki banyo yapmak,pırıl pırıl olmak,sıcacık kıyafetler giymek mis gibi beyaz sabun kokmak,ben pazar günlerini iple çekerdim.Şimdi bazen duş almaya bile üşeniyorum,hatta eğer evdeysem o hafta,leş gibi kokasıya kadar duş almadığım oluyor yalan değil.Angarya gibi geliyor bazen.O yüzden çok özlüyorum eskiden yapılan pazar banyolarını,şu anda kaloriferli evlerde oturmamıza rağmen o zaman banyodan çıkınca daha az üşümemizi.Ben zaten komple ilkokulu çok özlüyorum da,malesef zaman sadece ileri akıyor..

17 Mart 2012 Cumartesi

Sabah Kuşu

Yıllardır hep uyku düzenini tutturmaya çalışan bir insanım ben.ya gecenin bir yarısı yatar öğlen kalkar,ya sabah ezanıyla uyur,ya da abartıp öğlen 12de uyuyup akşam 8de kalkardım.Ocak ayında annem gelicek diye sevinmemin en önemli sebeplerinden biriydi uyku düzenimin oturması.Ama nafile,o da gelince bana uydu ne hikmetse ve biz yine öğleden sonra kalkmaya başladık.Nerdeyse annemle kendimi ev arkadaşı gibi hissedecektim.Doğru düzgün ne gezebildik ne planladığım gibi kahvaltılara gidebilidik.Üç haftanın sonunda o gidince tam bu sefer olacak dedim,akşamları uykum gelsin diye ballı sütler içtim,bütün gün koşturdum yoruldum,akşamları tam uykum gelmeye başlamıştı,ama benim başım dertten kurtulur mu hiç.Çok yakın bir arkadaşıım evsiz kaldı ve ev değiştirirken sevgilisiyle 2 haftaya yakın bende kaldı.İşte o zaman iyice sıçtım resmen vampir olmuştum,öğlen uyuyup akşamın bir köründe kalkardım hatta bazen hiç günışığı görmediğim olurdu.O ara kendimi çok mutsuz hissediyodum,içimden hiç bişey yapmak gelmiyodu ve aslında insanı depresyona itiyormuş güneş görmemek basit bir konu değilmiş yani,gerçekten de insanın tüm enerjisi çekiliyor akşamları.Onlar gittikten sonra çabalamaya geri döndüm ve en sonunda bir mucize gibi 3 aydır böyle devam eden düzeni 3 gün önce düzeltmeyi başardım.Yine akşam 9da uyandığım bir gün kendimi sıktım ve 12de tekrar uyudum.Ve BUM!sabah 9da ayaktaydım.Sonraki iki gün de böyle devam etti.En sonunda şu saatlerde uyanıp,elimde kahvem bloguma yazabiliyorum artık.Üniversiteye ailesinden kopup gelen ve yalnız yaşayan her türk gencinde gözlemlediğim kadarıyla bu sorun var.Uyuyamıyoruz dostlar.Başta çok eğlenceli gelse de gece oturmak, ekstra zaman kullanıyoruz herkes uyurken vakit geçiriyoruz diye düşünsek de aslında öyle değil.Uyku düzeni benimki gibi mahvolmuş olanlara bir kaç tavsiyem var o yüzden ;



*kesinlikle gece kahvesi içmeyin,psikolojik bile olsa uyku açıyor.

*yatağa yattığınızda eğer uyuyamıyorsanız zorlamayın,kalkın evi bir turlayın bir sigara yakın derin bir nefes alıp yatağa uykuyu düşünmeden tekrar girin.

*kendinizi şartlayın,bi günden bişey olmaz yarın erken yatarım demeyin.kesin bugün erken uyumalıyım diye düşünün.

*sabah eğer ki erken uyanırsanız camı açın bir bakın,sabahları hayat gerçekten çok güzel.

*gün içinde benim yaptığım gibi koltuğa yapışıp kalmayın,hareket edin ve yorulun.

  Benim şu ana kadar keşfedebildiğim de denediğim çözümler bunlar,eğer başka çözümler de varsa duymayı çok isterim.Ayrıca herkese günaydın :)

Anne Aslan




Hayvan da olsa,insan da olsa annelik asla değişmiyor..

15 Mart 2012 Perşembe

Kedili Ev




Eğer gelecekteki bana sesleniyorum LÜTFEN evini böyle yaptırmış ol.yaptırmadıysan ve eğer ki 3 manyak kedin bunu farkederse evi terkederler.Haberin olsun.öptüm.

Zayıflama İpuçları

Son zamanlarda aldığım kilolara,benim dışımda etrafımdaki herkes kafayı takınca zayıflamaya karar verdim.uzun zamandır ara ara zaten zayıflamayı denediğim ve annem bir araştırma gurusu olduğu için geniş çaplı bir bilgi arşivim oluştu.onları sizinle de paylaşmak istiyorum.

*Sabahları aç karnına ve spordan önce içilen yeşil çay,metabolizmayı hızlandırıyor ve bağırsakları düzenliyor.Günde 2 fincandan fazlası zararlı ama.

*Spora gidemeyen ve evde yapmaya üşenen biriyseniz günde 45 dakika yürüyüş de nerdeyse aynı etkiyi görüyor.Kilo vermede baya bir etkisi var.

*Vücut hareket etmeye başladıktan 20 dakika sonra yağ yakmaya başlıyor,yani 10 dakika yapılan sporun ısınma haricinde bir faydası yok.Spor bittikten 30 dakika sonrasına kadar da yağ yakımına devam ediyor o yüzden ilk yarım saat yemek yememekte ve yatıp uyumamakta fayda var.

*Eğer sağlıklı kilo vermek istiyorsanız her öğünde bir dilim ekmek yemek gerekli.Öyle ekmeği kesiyim zayıflıyim olmuyor yani.Ayrıca 2 kaşık makarna veya pilav 1 dilim ekmeğe eş değer.

*Sabahları kahvaltı yapmayı sevmiyorsanız,uyandığınızda bir bardak ılık limonlu su içmek metabolizmayı çalıştırıyor.Yoksa vücut ilk yemeği yiyesiye kadar duruyor,yağ yakmıyor.

*Beyaz şeker yerine esmer şeker,normal ekmek yerine kepekli ekmek,şekerli mısır gevrekleri yerine Nesfit,kola yerine şekersiz meyve suları veya ayran tüketmek çok fayda sağlıyor.

*Günde 1 kase yoğurt göbek eritiyor.

*Şekersiz çay ve kahvede kalori yok.Sınırsız tüketilebilir.

*Mekik çekmek beli kalınlaştırıyor.

*Yemekten hemen sonra yenilen meyve düşünülenin aksine şekeri hemen kana karıştırdığı için kilo aldırabilir.

*Diyet yaparken sigarayı malesef bırakamıyorsunuz.İştah açmasının yanı sıra,sigara bir günde belli bir kalori yakıyor ve bırakınca o kalori fazladan ekleniyor.

*Hayatta kalabilmek için günde en az 1500 kalori gerekli.Diyette hedeflenen 1500 ve 2000 arası.

*Akşam sporu vücutta testerteron salgılattığı için kadınlarda bir erkeksileşme söz konusu olabilir :)

*Eğer bunlara dikkat ettiğiniz halde kesinlikle kilo veremiyorsanız tiroid kontrolü yaptırmakta fayda var.Hipotiroid hastaları metabolizması çok yavaş çalıştığı için kilo vermekte zorlanıyor.Ama ilaçlar düzenli kullanıldığı sürece bir sorun yaşanmıyor.

12 Mart 2012 Pazartesi

Bir pet delisi olarak?


Evdeki nüfusumuz şu an 3 kedi bir köpeğe ulaştı.tabi bu canlıların nerdeyse hepsinin beyaz olması,evdeki mobilyaların kahverengi olmasıyla doğru orantılı.ev resmen kuştüyü yastık fabrikası gibi,her yerden tüyler uçuşuyor yumak yumak.eve gelen anneme hakkaten bu sefer hak verdim,ağzımızın içinde geziyor tüyler o derece.napsak napsak diye çözüm ararken annem buldu çözümü,ihlasın sulu süpürgesini getirmiş yanında.mucize gibi bişey,süpürge değil resmen mucize.öyle bir süpürüyor ki,sevinç gözyaşları döktüm,allahım artık evimde tüy olmayacak olmayacak diye haykırarak.şu anda eve giren bir yabancı evde kedi mi yaşıyor,köpek mi yaşıyor asla ayırdedemez.ama yine de bir daha ev eşyası alırsam kesinlikle hepsini beyaz alıcam.pis olsak da belli olmasın,nasıl olsa ülkemizde her an misafir gelebilir diye yaşıyoruz,bari temiz görünelim.

Bu arada temizlik gurusu anneme de her ne kadar görmese de burdan teşekkür ediyorum.you'r the best!


ps: fotoğraftaki klavye bir sonraki hedefim.o kadar tüy bari bi işe yarasın.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...